SOHO uydusu Güneş fışkırmaları görüntüsü (Beyaz, iç çember Güneşi temsil etmekte.)
(Kaynak: NASA)
Bu soruya cevabı Nola Taylor vermiş… Space.com’da, 17 Mayıs 2017 tarihinde yayımlanan yazısında…
Güneşin atmosfer katmanları, bugün, NASA’nın SOHO uydusu ile incelenebilmekte… İnsanlık tarihi boyunca, gökyüzü meraklıları ve bilim insanları, Güneşin bu (yakın) bölgesini ancak Güneş tutulmaları gerçekleştiğinde gözleyebilmekte ve yeni bilgiler elde etmeye çalışmaktaydı…
Evrende en yaygın şekilde bulunan elementin keşfinden, Einstein’in uzay-zaman hakkındaki teorisinin doğrulanmasına kadar Güneş bilim insanlarına doğal bir laboratuvar sağladı…!
Güneşin, gözlem açısından, Dünyaya fazla yakın olması gözlemlerde bazı zorluklara sebep olmakta… Aşırı güçlü ışığı sebebiyle, Güneşe teleskopla doğrudan bakılamamakta…
Güneşin dış atmosfer tabakası olan “Güneş tacı” (corona) Güneşin yayımladığı güçlü ışığı sebebiyle, özel şartlar oluşmadıkça, gözlenememekte… Ancak, tam Güneş tutulması meydana geldiğinde “corona” çıplak gözle dahi gözlenebilmekte…
Bilim insanları, “corona”nın Güneşin yapısını ve işleyişini anlamada çok önemli olduğunu düşünüyor…
Williams Kolejinden (Williams College, Massachusetts) astronom Jay Pasachoff Güneş tutulmalarını kırkbeş yıldan beri inceleyen araştırmacılardan… Pasachoff’un verdiği bilgilere göre, kayda geçmiş ilk Güneş tutulması gözlemi, Bizanslı tarihçi Leo Diaconus tarafından, 22 Aralık 968’de İstanbul’da gerçekleştirilmiş…
Güneşin ilk “kütle fışkırması” (coronal mass ejection, flare, solar wind ) resmi ise 1860 yılında çizilmiş…
Güneşin uzaya fışkırdığı elektrik yüklü (şarjlı) parçaların miktarı onbir yıllık dönemler halinde artan-azalan bir süreç yaşamakta…
Bilim insanları, uzaya Güneşi gözlemek üzere uydular gönderilinceye kadar, Güneş tutulmalarıyla yetinmek durumunda kaldılar… Güneşten madde püskürmeleri (CME) ilk defa bu sayede gözlenebildi… CME’lerin Dünyadaki yaşamı olumsuz etkileyebildiği hususu ise yakın geçmişte öğrebildi… CME’lerin Dünya yakınına/Dünyaya uşaşabilen yüklü parçacıkları, Dünya yörüngesinde dolanan uydular başta olmak üzere, Dünya üzerindeki enerji/iletişim sistemlerine de zarar verebilmekte… Astronotlar için tehlike yaratabilmekte… CME süreci ilk defa 18 Temmuz 1860’ta kaydedildi…
Güneşin atmosferinde yer alan ve manyetik alanı tarafından orda tutulan soğuk gaz katmanı da, ilk olarak, Güneş tutulması esnasında belirlendi…
CME’lerin ve Güneş yüzeyinde gözlenen diğer atmosferik olayların Güneşin manyetik alanı tarafından yönlendirildi artık biliniyor… Bu alan çizgileri bunları izleyen yüklü parçacık yığınları bu çizgileri helezonlar şeklinde, bükülen-hareket eden fışkırmalar olarak görünür kılabilmekte…
1868’de, Fransız Güneş fizikçisi Jules janssen, Güneş tutulmasını gözlemek için Hindistan’a gitti… Güneşin “kromosfer” (chromosphere) denilen ve “corono”nun altında yer alan tabakası için gerçekleştirdiği gözlemler esnasında, birbirinden bağımsız olarak, İngiliz astronom Joseph Norman Lockyer ile birlikte yeni bir kimyasal elementi, Helyumu, keşfetti…! (Helyumun adı “Helios”tan (Güneş) gelmekte…
Helyum, Hidrojenden sonra, Evrende en fazla bulunan element…! Bu, Dünyadan sonra, Helyumun Evrende var olduğunun ikinci keşfiydi…
Helyumun keşfinden hemen sonra, 1879 tarihinde gerçekleşen Güneş tutulması gözlemlerinde, Amerikalı astronom Charles Augustus Young ve İskoçyalı astronom William Harkness, birbirinden bağımsız olarak, “Coronium” adını verdikleri yeni bir element keşfettiler… “Coronium”un ne olduğunun anlaşılması altmış yıl kadar sürdü…!
Bu element, gerçekte, çok yüksek sıcaklıktaki Demir elementinin varlığından kaynaklanmaktaydı…”Corona”nın sıcaklığının 1.9 milyon santigrad dereceye uşatığı belirlenmiş oldu…! (Güneşin yüzey sıcaklığı, sadece, 5538 santigarad dereceye ulaşmakta…!)
Bilim insanları, bu sıcaklık farkının büyüklüğüne henüz yeterli bir açıklama getiremiyor…
1970 yılında gerçekleşen Güneş tutulması esnasında gerçekleştirilen gözlemlerde “Corona”dan yayımlanan ışınların içinde Hidrojen atomları tarafından üretilmiş ışık dalgaboyları da belirlendi…
Bilim insanları, daha önce, “Corona”nın Hidrojenin barınmasına olanak vermeyecek kadar sıcak olduğunu düşünmekteydi… Bu yeni ölçümle, Hidrojenin, atomik formda barınabilecek kadar bol miktarda mevcut olduğu anlaşıldı…!
Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Nordgren’e göre, 2000 yıl kadar önce, Güneş ve Ay tutulmaları Ayın ve Dünyanın hacminin ve şeklinin belirlenmesini mümkün kıldı… Yunan astronom Aristarchus, Ay tutulmalarını ve geometriyi kullanarak Ayın büyüklüğünü, Güneş tutulmalarını kullanarak da, Güneşin büyüklüğünü hesapladı…!
Güneş tutulmaları toplumun ilgisini yeterince çektiğinden, yazılı kayıtlar bolca oluştu…Yunanlı tarihçi Heredot’a göre, bir Güneş tutulmasının Milattan Önce 480’de gerçekleşeceği hesaplandı… İngiliz astronom John Russel Hind, daha sonra, bu tarihi MÖ., 17 Şubat 478 olarak netleştirdi…
Modern ekipmanla, araştırmacılar, Güneş tutulmaları esnasında Dünyanın atmosferini de inceleyebilmekte… Güneşin yayımladığı morötesi ışınlar ve x-ışınları, iyonizasyon denen bir süreçle, Dünya atmosferindeki atomlardan elektronları sıyırabilmekte…
Geriye kalan elektrik yüklü parçacık yığını atmosferin “iyonosfer” adı verilen en üst katmanını oluşturmakta… İyonosfer, sürekli olarak yüklü durumunu koruyabilmesi için, morötesi ve x-ışınlarının sürekli olarak akması (flux) gerekmekte… (Aksi durumda, elektronlar atom çekirdekleri ile tekrar birleşerek, yüksüz atomları oluşturmakta…) Güneş battığında, kozmik (Güneş dışı kaynaktan gelen) ışınlar iyonosferdeki iyonlaşmayı sağlamakta…Bu sebeple, iyonosferin alt tabakası sadece, Güneş ışığının ulaşabildiği saatlerde mevcut olmakta… Bu durumu test amacıyla bir deney, 1999 Güneş tutulması esnasında İngilterede, geniş bir katılımla, gerçekleştirildi… Bu tdeney için gereken tek şey, kişisel radyolardı…
İyonosfer radyo dalgalarını emer (sönümler)… Bu durum gündüzün daha belirgin olarak gerçekleşir…Gece olduğunda, iyonosferin alt katmanlarında biriken yüklü parçacıklar azaldığından, radyo dalgaları emilmeden, iyonosferin daha yukarılarına kadar ulaşabilir…İtonosferin üst ve alt tabakası arasında yansıyan radyo dalgaları daha uzak mesafelere ulaşabilir… (Radyoların geceleri daha net duyulabilmesinin sebebi…!)
Einistein, 1915’te, Genel Görecelik Teorisini açıkladığında, Merkürün Güneş etrafındaki yörüngesinde gözlenen “kayma” (shift) hareketinin de sebebini açıklayabildi…Bu yörünge kayması, Güneşin arkasına gizlenmiş olan başka-bilinmeyen bir gezegenin kütleçekimi etkisinden değil, uzay-zamanın bükülmesinden kaynaklanmaktaydı…!
İngiliz astronom Arthur Eddington, 1919’da, Einstein’in bir başka önermesini test etmek için Güney Afrikaya, Güneş tutulması gözlemi yapmaya gitti…Işık, Güneş gibi büyük kütleli gök cisimlerinin yakınından geçerken bükülmekte miydi…? Yapılan gözlemlerde çekilen yıldız fotoğraflarından, tutulma anında Güneşin arkasında olması gereken yıldızların fotoğraflarda görüldüğü anlaşıldı…Einstein’in Genel Görecelik Teorisi böylece, deneysel yolla ispatlanmış oldu… Güneş, yakınından geçen yıldız ışığının bükülmesine sebep olmaktaydı…!
Yararlanılan Kaynaklar:
http://www.space.com/36785-solar-eclipse-science-throughout-history.html